Açık ara en güç meslek gazetecilik sırtını siyasi bir güce dayamak zorunda. En vahim hatanın hesabını veren de soran da olmayınca, at izi, it izine karışıyor.

American Beauty’in (Amerikan Güzeli) Beyoğlu sinemasındaki gösteriminden çıkmış, İstiklal Caddesi’nde yürüyoruz. Meslek büyüğüm Duygu Asena, “Bir yazımda ciddi bir hata yaptım, araştırmadan yazdım” dedi. Bir okulda erkek öğretmen, ücretli bir kadın öğretmeni kolundan silahla vurduğu için tutuklanmış.

Haberi köşe yazısında, “Yine bir erkek şiddeti. Bu kez okul koridorunda” sözleriyle başlayan bir temayla kaleme almış.

“Aylar sonra aynı erkek öğretmenin hapisten gönderdiği mektubunu okuyunca fark ettim ki, makalemi araştırmadan masa başında yazmışım. Ücretli kadın öğretmen, Romanya orijinli bir çetenin üyesiymiş. Erkekleri kendine âşık edip, yuvalarını dağıtıyor, mal varlığına tam olarak çökünce de tekmeyi basıyormuş.”

Şiddete karşı olmak isterken, tarafgirliğin, tüm suçu birine atmanın rahatlığıyla kolaya sarılıyor ve objektif gazeteciliği unutabiliyorduk.

Bazı psikologlar, polis adliye muhabirinin kendini adalet bakanı, politika muhabirlerinin dışişleri bakanı gibi hissettiklerini ileri sürmüşlerdi.

Buna karşın, BBC’nin duvarında yazan Orson Wells’in, “Güç unsurlarına karşı yazdığınız her şey haber, geriye kalanlarsa halkla ilişkiler faaliyetidir” sözü, her zaman gerçek gazetecinin sabiti ve fabrika ayarlarıdır… (bu sözü artık Google gibi arama motorlarında bile niyeyse göremiyorsunuz. Bunu da soramadık)

19 Mart operasyonu öncesi Kanyon AVM’deki basın gösteriminde bir grup muhalif gazeteci sohbet ediyoruz. Bir arkadaşımız A.E. İmamoğlu ile ilgili küçük bir eleştiri yapacak oluyor, Cumhuriyet’ten bir arkadaşımız A.S. “İmamoğlu’nu eleştireceksiniz ben ortamı terk ediyorum,” diyerek fuayenin dışına çıkıyor. 19 Mart ile birlikte ifade özgürlüğü ve masumiyet karinesi diye bizler Saraçhane'ye giderken, mangalda kül bırakmayan arkadaşlarımızın klavye şovalyeleri olduğunu görecektik.

Siyasi iktidarın tek adamıyla ilgili,. “gö…nün kılıyım” diyen, teyze ile muhalif bir ismin eleştirilmesini dahi hayal edemeyen zihniyet arasında bir fark yoktur.

Terör, insanları rutin hayatlarından farklı, istemedikleri şeyleri, söz gelimi onları korkutarak evden çıkmamaya zorlar.

Yine ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülkede dezenformasyon başkanlığı adı altında bir kurum, kendini otorite ilan edip, gerçeklerin yalan, yalanın gerçek olduğunu söyleyerek, en azından gerçek bir gazeteciyi safına çekemeyeceğini bilir, buna karşın takım tutar gibi taraf olmasını, objektiflikten uzaklaşmasını ister.

Genellikle büyük bir planda, siz gazeteci sıfatıyla itiraz ettiğinizi zannederken, size biçilmiş rolü oynayan figüransınızdır. Bu durumun tek panzehiri, tarihe tanıklık etme misyonu içinde, tüm gerçekleri taraf tutmadan ortaya koyabilmekten geçer.

Gazeteci, Ahmet Minguzi haberinde (şiddete karşı olmak başka) gerçek suçlunun bıçaklayan çocuklar değil, toplum ve yoksulluk olduğunu bilir.

Menzil Tarikatı’na mensup, dindar görünümlü ve tasavvufun, “Bir lokma bir hırka” felsefesinden bihaber, iki tesettürlü hanımın altındaki son model, çakarlı ve emniyet şeridinden giden SUV BMW’sini durduran kuryenin, “Üzerinize tahsisli olduğunu anladım da, siz görevli misiniz?” ısrarlı sorusundaki gazeteciliğe saygı duyar. Bununla birlikte, aynı kuryenin de, diğer çoğu motosikletliler gibi emniyet şeridinden gitmelerinin de kural dışı olduğunu göz ardı etmez.

23 Mayıs’ta Halk TV’nin, “Boşanmak üzere olduğu çocuklarının babası ‘bir erkek’ tarafından vuruldu” yerine kocası tarafından… diyebilmeli. Haberin eril bir dili olmaması gibi kadıncı bir dili de olmaması beklenir. Tıpkı, kadın şiddeti denemeyeceği gibi.

ÖNCE EKMELEDDİN EKMEK DEMEK, DİYORDUK

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın genel sekreterliği yapmış, Ekmel Bey, eğitimini sunni İslam kırmızı çizgisiyle bilinen Mısır’ın El Ezher Üniversitesi’nde tamamlamış bu isim, 2014’te CHP ve MHP’nin cumhurbaşkanlığında çatı adayı olduğunda, ittifakla desteklenen bir isim olmuştu.

Ekmel Beyin, “İsrail, OECD’ye AK Parti hükümeti vetoyu kaldırdığı için girebilmiştir,” tespiti, zihinlerde onun muhalif bir isim olması için yetmişti.

Ekmeleddin ekmek demek, sloganıyla muhafazakâr Ekmel’e emekten yana bir sendika lideri muamelesi yapıldı. Ve o dönem kamuoyunun bir kesimiyle birlikte bazı gazeteciler de emekten yana Ekmel olarak baktı. Omurgasını buna göre konumlandırdı.

GAZETECİLİĞİN UCUZ KAHRAMANLARI

Artı 1 TV’de çalışıyorum. Alt bantta Halk Bank dosyamın ana haberde izlenebileceği yazısı geçiyor. TV’nin patronu Altan Bey aradı. Haberin detayını öğrendikten sonra, "Bu yayınlanamaz, bekletelim, "sözlerine itiraz ettim.

“Siz kanalın patronu, ben ise editoryal bağımsızlığı olan bir gazeteciyim!”

“Sen ne biçim konuşuyorsun,” deyip, işten çıkarıldığımı söyledi. Artı 1 TV’nin genel yayın yönetmenliğine ekibiyle birlikte kısa bir süre önce istifa etmiş,Uğur Dündar yerine Can Dündar getirilmişti.

-gazetecilikte sizi gerçek anlamda koruyan bir sendika olmadığı için bir ekiple hareket edenler, bir de benim gibi tek başına hareket eden romantik Don Kişot’lar vardır-

Yardımcısı biz, müdürleri ulaşılamayacak bürokratlara telefonla ulaşabiliyor musunuz, diye sınayan Yavuz Oğhan’ın yanına gittim ve bu durumu nasıl değerlendirdiğini sordum. Yanıtı gazetecilik mesleği açısından manidardı. “Biz yeni bir ekiple birlikte geldik. Sen eski çalışansın. Konu bizi ilgilendirmiyor.”

“Mesleğin onuru için kanalın patronunu karşıma aldım, siz iki dakika dik duramadınız” diyerek ayrıldım. Aynı haber 24 Aralık 2013’te Sokak TV’de çıktığında ise Dündar haberi sahiplenince, gazeteci Y.K. twitter hesabından, “Hadi oradan, haber MB’nindi siz sansür eden taraftaydınız” diye karşı çıkmıştı.

MUHALİF Mİ, İÇİMİZDEKİ İRLANDALI MI?

Yurt Gazetesi’nde çalışıyorum. Ve o gün gazetenin sürmanşetinde “Dünüre ballı ihale!” haberim var. Ayşenur Arslan, gel sevgilim sözleriyle elimden tutarak, beni, halen muhalefetin önde gelen ekran yüzü Ö.G.’nin soyunma odasına götürdü. Hanımefendi kendi imkânlarıyla makyajını yaparken bana, “İnsan arkadaşının dayısına sıkar mı?” diye sordu.

Ben de muhatabın dönemin başbakanı Erdoğan’ın dünürü olduğunu belirtince, “Tamam işte o benim dayım. Bu haber doğru olamaz” dedi.

Olamaz mıydı, olmamalı mıydı?

Biz bunu konuşurken, gazetenin sürmanşetindeki haberim, Sokak TV’de yayından kaldırılmıştı.

Mahkemenin yalanlayamadığı haberim, bir meslektaşımın akrabalık ilişkilerine çarpmıştı. (bu dönemde Ekmel Bey, Ö.G. hanımefendinin baş danışmanı olmasını istiyordu)

Sokak TV kapanmıştı. Ve bir süre sonra önde gelen muhalif TV'nin ekonomi müdürlüğü için, o sırada Ankara'da bulunan GYY olan S.A ile konuştum. "Çarşamba İstanbul'dayım 17'de görüşelim" dedi. O saatte Taksim'de bulunan kanala gelip neredesin, diye aradığım S.A. "A.A. ablayla konuştum. Sizinle göreşemeyeceğiz" dedi.

Kimin elinin, kimin cebinde olduğunun bile anlaşılmadığı bir cangılda, gazetecilik yapmak akıl karı değildi!..

ATATÜRKÇÜ EKMEL BEY, NASIL SUNNİ İSLAMCI OLDU?

Bir yıl sonra 2015’te MHP milletvekili olunca, birden Ekmel Beyin Atatürk karşıtı, sunni İslam penceresinden dünyaya bakan Osmanlıcı çizgisi fark edilebildi. O güne kadar fark edilmeyen başka bir olgu da adının anlamının, “Dinin tamamlayıcısı” olduğu ve tüm hayatını adına uygun yaşadığıydı.

2015’ten bugüne geçen 10 yılda, ne CHP ne de ona, “Ekmeleddin ekmek demek” diyen hiç kimsenin yaptığı hatayla yüzleştiğini ya da hatasını itiraf ettiğini görmedik.

Biz de hesabını sormadık!..

BU KEZ ANKET ŞİRKETLERİ ALDATTI AMA ALIŞMIŞTIK BİR KERE…

2016’da Atatürk’ün kurduğu parlamenter Türkiye Cumhuriyeti yıkılıp, yerine Tayyip Erdoğan’ın tek adam olduğu yeni bir rejim kuruldu. Suriye ve Irak Kürdistan’ını Türkiye’ye ekleyip yüz ölçümünü büyüttük, diye yeni seçimlere hazırlanan siyasi iktidar, yakın gelecekte yine Büyük Kürdistan projesiyle Türkiye’nin bölünebileceğini bilerek kumar oynuyor, muhalefet ve medya sadece izliyordu…

Türkiye cumhuriyeti aks değiştirirken, ana muhalefeti oluşturan CHP’nin finanse ettiği kurumlar dâhil, tüm anket şirketlerinin yüzde 90’ı, Kemal Kılıçdaroğlu’nu, Erdoğan’ın 4 ile 9 puan önünde ve birinci parti gösteriyordu. İstatistik bilimi yüzde 2’nin üzerindeki hatayı kabul edilemez bulur, biz yüzde 11 puan hatayı sormadık. Sorana da kızdık…

DEVLETİN VE HERKESİN DÜŞMANI OBJEKTİF GAZETECİ

Türkiye’de yapılması açık ara en güç meslek olan gazetecilik, maalesef sırtını siyasi bir güce dayamak zorunda. Objektif ve bağımsız kalmak isteyen, kimsenin gö…deki kıl olmak istemeyen bir medya kurumunun sadece maddi kaynakları kesilmiyor, tüm tarafların da hedefine oturuyor.

Cezasızlık algısının tavan yaptığı, kimsenin vahim hatasının hesabını vermediği bizleri ise soramadığı bir ortamda, at izinin, it izine karıştığı medyada, muhalif görünen içimizdeki İrlandalılar ile tam bir kaos ve bilgi kirliliği içinde doğruyu bulmaya çalışıyoruz...